Ana içeriğe atla

EL DEĞMEMİŞ ŞEHİR ÜSKÜP , MAKEDONYANIN İNCİSİ OHRİD


Herkesin övmek ile bitiremediği , bir zamanlar başından kalkmadığım “Elveda Rumeli” dizisinin çekildiği Makedonyaya gitmek için yola çıkıyorum.
Saat 7 'de bindiğimiz küçük otobüs ile saat 11 'de Üsküpte oluyoruz. Yollar Alucranın yollarına benzemesi ile hiç yabancılık çektirmiyor. Sınırda Makedon Polisi Türkçe neden geldiğimizi soruyor.

“Avrupa Gönüllüsüyüz” diyoruz. Ooo Allah Kolaylık versin diyor. Otogar ile şehir arası 10 dakika sürüyor.  Hava yağmak ile yağmamakta kararsız. Önce şimdilerin mimarisini ve Makedonyanın Zaferini yansıtan köprü karşılarken diğer bir yanda geçmişin tüm izleri ile bugün arasında köprü olan “Taş Köprü “gülümsüyor.  Taş köprüyü geçtikten sonra 20 yaşlarında ülkeye sahip  olan ama ister kral ister hükümdar olsun ölümün herkesi bulduğu gibi onu da 30 yaşında ölümün bulması ile hayatını kaybeden Büyük İskenderin devasa heykeli karşılıyor. Üsküpte fazlasıyla heykel bulunmakta. İlerledikten sonra “Türk Çarşısının”sıcaklığı gurbetten üşüyen bedeninizi ve ruhunuzu bir anda ısıtıyor.
Takıcılarla , buyur ablam bir çayımızı iç diyen yarı makedonca yarı Türkçe konuşan Ahmet amcalarla, ünlü olan ıspanaklı böreğiyle , yemekten sonra hafif bir tatlı seçeneği olan Triliçe dükkanları ile dolu. Eğer yemek nerede yemeliyim diye düşünürseniz çarşının başlangıcında “Destana” uğramadan gitmeyin derim. Salata ve domatesin üzerinde mozeralla peyniri ile süslenmiş shopska salatası ana yemeğinizin yanında size eşlik edebilir.Çarşıdan hediye magnet alabilirsiniz. Kakosta kuru fasulye yemeden dönmeyin benden demesi .
Barışı elçisi olan Anne Teresanın evine gitmek için yola koyuluyoruz. Şahşahalı şehir merkezine 5 bilemediniz 10 dakikalık mesafe de. Evine girmem ile iğne oyası işlemeli yatak örtüsünün bulunduğu , küçük yatağı dikkatimi çekiyor. Makedonca yazılmış yazıları ve ingilizceye çevrilmiş halleri ile duvarda duruyor. O dönemin neredeyse birçok ülke liderleri ile buluşmuş olan Anne Teresa “Barışa” bir kadın olarak elçilik yapmış. Hem kadın olması hem de sevginin kardeşi olan bu terime köprü olması beni mutlu ediyor. Şehirde caminin bulunduğu kadar , kilise de yer alıyor. Üsküp hoş görüyü, örf ve adeti kendinde öyle barındırmış ki el değmemiş bir sevgi misali. Oradan Üsküp kalesine gidiyoruz. Bütün şehir kaleden size merhaba diyor. Ve şu sıralar harabe olduğu için tadilatta. Kalden çıktığınızde sizi hemen ünlü Murat Paşa Cami mimarisi ve arşa çıkan ezan sesi ile karşılıyor. Havlular ve terlikler abdesthanede asılı. Kimse almamış. Bu bizi şaşırtıyor. Caminin alt kısmında çatısı kurşundan yapılma Kurşunlu Han ile gezimizi tamamlıyoruz. Kurşunlu Han da en çok şaşırdığımız ama sevindiğimiz bir olay yaşıyorum. Genellikle 7 ile 13 yaş arasında 6 ,7 çocuk ellerinde tenis topu , kocaman bir ağaç kerestesi ile Beyzbol oynuyorlar. Önce ingilizce konuşuyorum. Sonra Hilale Türkçe bir şey söylüyorum.

O an da içlerinden biri “abla sen neden Türkçe konuşmazsın , biz biliriz “ diyor. Tamam diyorum ama gelin görün bir mutluluk kaplıyor. O yaşta ki çocukların kendi vizyonlarını kendi çabaları ile geliştirmeye çalışmalarını bütün yüreğimle tebrik ediyorum. Otelimiz merkezde . Ertesi sabah 7 de yine yola koyuluyoruz . Hiç ayrılmak istemesekte. Makedonyanın incisi “OHRİYE” MERHABA demek için. Bizi Ev sahibimiz Tomi karşılıyor. Otogar ile otel 20 dakika sürüyor. Ama tam Ohrid Gölünün dibindeyiz. Sırplarla, Türklerle iç içe yaşayan Tomi şundan bahsediyor ; Ayşe teyze her bayram bizi sabah kahvaltısına çağarır bizde her Noelde. İç içe kardeşçe yaşıyoruz . O an en güzelini siz yapıyorsunuz diyorum. Şansımıza hava kötü. Tam anlamıyla yaz kasabası. Önce eski çarşıya uğruyoruz. Burda ki evler Safranboluya olan özlemimi az bile olsa dindiriyor. Her bir yerde incisi ve Sedefi ile meşhur dükkanlar bulunuyor. Önümüze ilk kurulan , el yapımı kağıt yapan matbaacı çıkıyor. 10 gün bekletilmiş, çeşitli çiçeklerin özünden oluşan suyla yapılan kağıdı baştan yaparak anlatıyor usta. Bir tane hatıra kendime alıyorum. Eski kiliselere ev sahipliği yapan Ohridin kalesini daha çok beğeniyorum. Hem de bende yeri ayrı. O kadar yağmura rağmen inatla çıktım çünkü J Çarşıdan dönüşte kendimizi Türklerin Restorantlarının olduğu yerde buluyoruz. Nerde çay içelim diye sorduğumuzda sıcak mı sıcak küçük mü küçük “İstanbul Kahvehanesini” gösteriyorlar. Bir giriyoruz. İşte buldum yine benim yerimi diyorum arkadaşıma. Her zaman kıraathanelerin normal cafelerden daha samimi olduğuna inanmışımdır. Önce Türk kahvemizi sonra demli çayımızı içiyoruz. Hemde Emel Sayın eşliğinde. Ohridi 1 günde gezerek tamamlıyoruz. Yazın kesinlikle uğramalısınız . Biz biraz kışın azizliğine uğrasakta çok seviyoruz.
 

 20 li yaşlarında hükümdar olmuş İskender
Ölüm ,herkesi vurduğu gibi vurmuş otuzunda.
İster hükümdar ol, ister kral bu dünyada,
Her şey aynı aslında.
Bir taş köprü ayırmış şehri.
Bir bitiş, Türk Çarşını başlatmış.
Bir diğeri ,şahşahalı şehir merkezini.
Koskovada fasulye gel der.
Destanda köfte buyur eder.
Anne Teresa, barışı simgeler.
Makedonca , Türkçe, İngilizce konuşulsa bile;
Tek dil sevgiydi.
Ezan sesleri yankılanır dört yanda,
Çocuk, yaşlı ,genç secdeye durur o anda.
Hoşgörü devam eder hala.
İçimden konuşurum
"Hiç el değmemiş bir sevgi gibisin Makedonya."
Hep öyle kalman dileğiyle..


 


















Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

IS A CİTY İN THE BALKANS ; BELGRADE

We're just trying to find time and get away from work. I am not going from city to city in Turkey now I started to switch between countries. we leave the Sofia at 9.30 in the morning. We arrive in Belgrade at 2.   First, we enter the street where the Parliament Building and Belgrade inscriptions are located. I'm impressed by your architecture.You go with great advice euro. I like the architecture of the Capitol. there are human figures carrying horses on his back. I dont understand what is about it ? We meet two Serb girls. They helpt to us.   We are going to “MİHALİOVA STREET” with girls. Mihaliova similar “İstiklal Street” in Turkey. The street has got many art gallery. And Of course, the glass exhibition attracts my most attention. There's a picture of a hand in the Windows. Some art gallery free in the street. Hold it from butterflies made of honey , to paintings made of fabrics. A little girl was playing the violin in a great way on the street. Also, man is sing

Kaybedişin Türküsü

Kaybetmek,bir trenin arkasından hiç geri gelmeyecek gibi el sallamaktır bir bakıma. Her insan aynı dozda yaşayamaz ama bence her insanoğlu elbet bir gün anlar.   İlk kaybedişiniz çocukluğunuzda başlar aslında . O zamanlar sizin dünyanız olan balonlar sıkı sıkı tutamadınız diye size ceza uçuverirler anında gökyüzüne . Arkasından kendi gökyüzünüzde ne kadar yağmuru başlatsanızda fayda etmez geri gelmesine. Bir dahakine daha sıkı tutacağım desenizde kayıverir elinizden yine gökyüzüne. Çocukluğunuzdaki kaybediş büyüdüğünüzde daha farklı olur aslında.B u sefer balonlarınızı değil insanları, insanı kaybedersiniz. İlk önce küçükken giden balonlarınız gibi yerine yenisi gelir sanırsınız ama bir bakarsınız koca bir boşluk. Bence kaybetmek iki türlüdür  . En zoru ve en acısı ölümdür. İnsanoğlu doğuşunu nasıl kabullendiyse ölümü bir o kadar kabullenememiştir kendi içinde. Çevrenizdeki  insanlar eşsiz olur sizin için önce . Hiç gitmeyecekmiş gibi sarılıverirsiniz sonra kollarınız yavaş yavaş