Bir
heyecan ,bir kalkış. İşten vakit bulup kaçamak yapalım diyoruz. Türkiyede
şehirden şehire gitmeyen ben şimdi ülkeler arası geçiş yapmaya başlamıştım.
Bir
zamanlar aşkına yenik düşen Koca Sultan Süleymanın bastığı topraklara şimdi ben
gidecektim. Sabahın 9.30 bindiğimiz taksi ile tam 8 saatin sonunda Belgradda
kendimizi buluyoruz. Yaklaşık 45 leva yani 90 tl ulaşım için harcamış oluyoruz. Kış aylarında 2 otobüs şirketi var Sofyadan. İlk önce Meclis binasının ve Belgrad yazısının bulunduğu
sokağa dalıyoruz. Mimarisi gözümü, gönlümü doyurmaya başlıyor. Size büyük
tavsiye Euro ile gidin. Zira biz
Bulgar levalarımızı çok ucuza bozdurduk. Meclis binasının görkemi gözümü
alırken , insanların atları taşıma sembolü en garibime giden obje oluyor. O
sıra elimizde ki haritadan nerden başlasak diye düşünürken 2 sırp kıza
rastlıyoruz.
Sağ
olsun bizi şehrin asıl caddesine götürüyorlar. Mihailova Caddesi bizim İstiklal
Caddesinin ta kendisi desem yeridir. Tabi dikkatimi en çok “pencere sergisi “
çekiyor. El resimlerinden oluşan sergi pencerelerin içine konmuş. Sonra birkaç
sanat galerisine ücretsizce uğrayabilirsiniz. Baldan yapılan kelebeklerden
tutun , kumaşlardan olan tablolara. Sokağın bir ucunda kemanıyla harikalar
yaratan tahminim 14 yaşlarında olan bir kız çocuğu ile henüz 20 yaşında
olduğunu tahmin ettiğim bir kızın söylediği opera hala kulaklarımda. Adeta
sanatın ve eski mimarinin şehri gibi. Kış ayı olmasına rağmen fazla kalabalık.
Ve çok fazla Türke rastlayabilirsiniz. Sokağın bitiminin hemen karşısında sizi
çok güzel bir park ve içinde sır gibi saklanmış “BELGRAD KALESİ “karşılıyor. “Kalemegdan”
olarak geçen bölgede eşsiz bir manzara nefesinizi kesiyor. Belgrad gölü ve
Kalenin iç içe olan aşkı sanki bütün tarihi baştan anlatıyor. Belgrad birçok Devleti kendinde ağarlamış. Parkın her bir
tarafını gezerken , sembolize edilmiş “Balık Adam” figürüne denk geliyoruz. Savaş
zamanından kalan bu figür kalenin hemen karşısına kurulmuş. Kaleden yukarı
çıktığınızda şehrin sembolu “Özgürlük Heykeli “ karşılıyor. Akşam güneşinin batışını izlemeden gitmeyin
derim. Sonra “Nikola Tesla “ müzesi için yola koyuluyoruz. Siz siz olun bizim
hatamıza düşmeyin. Zira Hükümet Binasına yakın olan evi unutup tekrar
başladığımız noktaya dönüyoruz. Nikolanın evinde kıyafetlerden tutun , bütün
elektrik sistemlerine kadar her şeyi görebilirsiniz. 300 dinar veriyoruz.
Yaklaşık 6, 7 tl civarı. Alman elektirk mekanizmalarından, su enerji sistemine
kadar büyük buluşlar karşınızda. Butona bastıkça elektirik çıkan bir alete
elimi uzatıyorum. Adı karışık olduğu için aklımda tutamadım üzgünüm. Ama mutlaka
gitmelisiniz. Yemek Türkiyeyle eş değer olabilir. Lakin biz kocaman bir peynirli pizza ile karnımızı doyuruyoruz.
ST. SAVA ise dünyanın en büyük katedrali olarak geçemekte. Lakin özelliklerini
taşımamakta. Belgrad gezisi bize 1 gün yetiyor. Yürümeye alışkanlık haline
getiren biz toplu taşımayı adeta unutmuşuz. Caddelerde Sofyada olmayan canlılık
bizi bize getiriyor. Tabi yaz aylarında tercih edilmesi daha güzel olur diye
düşünüyorum.Malum bizim şartlar bizi bu aylara denk getirdi. Yurt dışında en
çok dikkatimi çeken ; tarihi binalarını korumaları ve büyük bir görkemin
gözünüzü gönlünüzü doyurması oluyor. Yolunuzun düşmesi dileği ile…
Bilmediğim diller dilime dolanmak zorunda.
Koca bir tarih Belgrad.
Kalesinden çıkıp bakıyorum,
Bir zamanlar aşka yenik düşen Süleyman'ın ayak bastığı bu topraklara.
Ah bu aşk ne hale getirdin .
Sultanları, zengini, fakiri.
Sonra sokakları adımlıyorum.
Kendimi kendimde arıyorum.
Ve kucak açmak istiyorum herkese.
Gurbet sardı şehrimi,
Hasret gibi sindin üzerime.
Sahi, gel fethet gönlümü
Gönlüm, toprakların olsun.
Kucak açmak; iki insanın sevgisini aralarında sıkıştırdığı fiildir.
Yorumlar
Yorum Gönder